
15 Eki ARTI VE EKSİLERİYLE ÜÇÜNCÜ PARTİLER İLE ÇALIŞMAK
21. yüzyılda, özellikle iş dünyasındaki büyüme ve sektörlerdeki genişleyen satış hacmi, büyük şirketlerin iş yapış şekillerinde de önemli değişimleri beraberinde getirdi. İkili anlaşmalar, iş birlikleri ve partnerlik kurma süreçlerinin artan etkisiyle birlikte bugün, farklı sektörlerden yerel-global birçok firma; marka çalışmalarını yürütmek, belirli aksiyonları hayata geçirmek ve stratejik hedeflerine ulaşmak için çeşitli alanlarda şirket dışında kaynaklarla, yani üçüncü partiler ile çalışıyor. Belirli bir konuda uzmanlaşmış ekip, yüksek seviyede deneyim, spesifik alanda çeviklik gibi iş hayatında önemli olan kavramlara sahip üçüncü partiler, firmaların birçok noktada iş süreçlerinin yürütülmesine destek olarak iş birliği yaptığı firmalara artı bir güç ve değer katıyor. Ortaya çıkan üretkenlik ve finansal faydalarla ise üçüncü parti kullanımının gelecekte daha da artması bekleniyor. Özellikle globale açılma sürecindeki işletmeler, yeni pazarda bir ekip kurmak ya da işe alım yapmak yerine ilk dönemde üçüncü partiler ile çalışıyor. Dolayısıyla bu durum, küresel iş dünyasına “merhaba” diyecek firmalar için son derece önem arz ediyor.
Üçüncü partiler ile çalışmak, firmaların birçok konuda elini kolaylaştıran ve iş planındaki adımları daha hızlı, sağlıklı ve doğru şekilde atmalarını sağlayan bir durum. Ancak, beraberinde bazı dezavantajları, problemleri ve riskleri de getiriyor. “Üçüncü partiler ile çalışırken artı ve eksi yönler ne, sürecin doğru yönetimi nasıl olmalı, bu konuda hangi noktalara dikkat edilmeli” gibi sorular ise firma yetkililerinin cevap aradığı önemli noktalar olarak öne çıkıyor. Peki, bu soruların cevapları neler?
Innogate ile Dijitalleşin
Üçüncü partiler ile çalışmak ne gibi avantajlar sağlar?
Markaların, farklı iş alanlarında tercih ettiği üçüncü partiler, şirketlere birçok noktada avantaj sağlarken bu artıların başında finansal kazanç ve zaman tasarrufu geliyor. Bir işi, firma dışından kişi ya da ekiplerle sürdüren firmalar, aynı iş için kendi içinde bir ekip kurulmasına gerek kalmadan çalışmalarını sürdürebiliyor. Dolayısıyla hem başvuru ve işe alım gibi süreçler için artı bir iş gücüne ihtiyaç duyulmuyor hem de yeni kişi alımlarına ayırılacak bütçenin önemli bir kısmının korunması sağlanıyor. Bu aynı zamanda, şirketler için büyük bir zamanı boşa harcamamak ve daha etkili yürütmek anlamına geliyor.
Diğer önemli nokta, üçüncü partilerin hizmet verdikleri noktada uzmanlaşmış ve yüksek tecrübeye sahip olması. Kendi sektörünün bir parçası olan, sektörü, trendleri ve gelişmeleri yakından takip eden üçüncü partiler, ayrıca sektörel deneyime sahip çalışanlarıyla firmaların ihtiyaç duyduğu bilgi ve birikime hazır şekilde hizmet sunabiliyor.
Üçüncü partilerin firmalara sağladığı avantajlardan birisi de dışarıdan bakış açısı katmaları. Şirket çalışanları, departman fark etmeksizin, içeriden bir göz olarak kendi şirketleriyle ilgili hemen hemen tüm noktalara aşina oldukları için üretkenlik, iyileştirme ve farklılık gibi bazı alanlar belirli sınırlar içinde kalabiliyor. Ancak, üçüncü partiler, şirkete ve şirketin iş süreçlerine yabancı olarak hem süreci hem de süreç içindeki noktalara dışarıdan bir bakış açısı katabiliyor ki bu, markalar için önemli bir artı değer.
Üçüncü partiler ile çalışmanın dezavantajları neler?
Önemli artılarının yanı sıra, üçüncü partiler ile çalışmak firmalar için bazı dezavantajları da beraberinde getiriyor. Bu sorunlardan ilki ise kurum kültürünün ve firma değerlerinin üçüncü partiye ve üçüncü parti çalışanlarına yeteri kadar geçirilememesi. Şirket çalışanları, o şirketin bir parçası ve üyesi oldukları için doğal olarak markanın temel değerlerini, vizyon ve misyonunu ve en önemlisi kurum kültürünü özümsemiş oluyor. Ancak üçüncü parti çalışanları, aynı zaman diliminde farklı şirketlerle çalıştıkları için bu noktada geride kalabiliyor. Bu durum, özellikle B2C alanda hizmet veren şirketler için, kendi müşterileriyle kendi şirket çalışanlarının dışında kişilerin iletişimde olması noktasında önemli bir sorun olarak öne çıkıyor.
Üçüncü partiler ile çalışmanın diğer eksisi, hesap verebilirlik. Kendi şirket çalışanlarınız, doğrudan size ve şirketinize bağlı olduğu için hem günlük işlerinde hem de diğer süreçlerde daha sorumlu bir iş anlayışına sahip oluyor. Ancak, üçüncü parti çalışanları, ilk önce kendi yetkilisine ve şirketinize sonrasında size bağlı olduğu için sorumlu davranma ve hesap verme noktasında kısmen daha esnek davranabiliyor. Elbette bu, üçüncü partilerde çalışan kişilerin sorumsuz bir anlayışına sahip olduğu anlamına gelmiyor.
Denetim, bu konudaki bir diğer nokta. Şirket çalışanları; şirketin belirlediği uygulamalar, kurallar ve yönetim mekanizmalarına uymak zorunda olmasına bağlı olarak daha sıkı bir denetime tâbiyken, üçüncü partiler ile çalışırken denetim süreçleri daha esnek ve o firmanın kontrol süreçlerinden kopuk olabiliyor.
Doğru süreç yönetimi nasıl olmalı?
Üçüncü partiler ile çalışmayı, firmanız için daha avantajlı ve daha az risk barındıran bir sürece dönüştürmek içinse atmanız gereken bazı temel adımlar var. Öncelikle, şirket içinde üçüncü partilerden aldığınız hizmeti denetleyecek ve süreci yürütecek bir ekip kurmalısınız. Bu, risk yönetimini önemli oranda lehinize çevirir ve kontrol mekanizmanızı güçlendirir. Sonrasında, yapılacak işin ve verilecek hizmetin tanımını çok net çizmeli, beklentilerin doğru aktarıldığına emin olmalısınız. Her iki taraf için de bu durum, ilerleyen dönemdeki problemlerin önüne geçmek demek!
Siber güvenlik, hukuki süreçler, itibar ve imaj, operasyonel çalışmalar gibi noktalarda, olası kriz durumlarına ve risk ihtimallerine hazır olmalısınız ve aksiyon planlarınızı hazırlamalısınız. Böylece, risk yönetiminde bir çerçeve çizmiş olursunuz ve süreci en doğru şekilde yürütebilirsiniz. Üçüncü partiler ile çalışma aşamasında iletişimi en sıkı şekilde sürdürmek, doğru süreç yönetimi adına diğer önemli nokta. Belirli aralıklarla toplantılar ve buluşmalar organize etmeli işleyiş hakkında update almalısınız.
Diğer yandan, üçüncü partilerin şirketinizle ve iş yapış biçiminizle uyumunu ölçmelisiniz. Bunun için, iş birliğinden bir süre sonra kullanıcı ya da müşterilerinizden feedback’ler almalı ve bu feedback’leri incelemelisiniz.
Innogate ile dijitalleşin!
Globale açılmak, birçok farklı adımı beraberinde getirirken bu süreçte birçok konuda avantajı elde tutup riskleri en aza indirmeniz gerekiyor. Innogate Uluslararası Hızlandırma Programı olarak; Türkiye’deki firmaların ihracat geliri elde etmesini sağlayacak online globalleşme programımız ile firmalarımızın uluslararası bağlantılara erişim, yeni pazarlara açılma, iş modeli ve stratejisi geliştirme fırsatlarını dedike bir ekip kolaylaştırıcılığında 360 derece bir içerik ile sunuyoruz. Siz de globale açılmayı hedefliyorsanız, tecrübeleri ile yol arkadaşlığı edecek, alanında uzman profesyonellerin yer aldığı Online Innogate Programı’na başvurun!
Innogate ile Dijitalleşin
Esinlenilen kaynaklar:
https://www.ceto.com/blog/the-pros-and-cons-of-using-third-parties